30 Eylül 2011 Cuma

MAYA TAKVİMİ “NEDEN” 2012 ′ DE SON BULUYOR ?







Küresel ısınmamı yoksa gözden kaçan çok önemli başka bir olaymı ?!
Yalçın Güran


“Bizim ölçülerimize göre devasa bir mıknatıs’ın üzerinde yaşıyoruz.”
“Mükemmel biçimde anlayabilirsiniz, eğer onu zihninize gereği gibi yerleştirirseniz.”
William Thomson (Lord Kelvin)


Şu anda bilimsel olarak kanıtlanmış olan, bilebildiğimiz kadarıyla dünyanın dört kez manyetik kutup değişimi geçirdiğidir. Bu da yaklaşık 2.5 milyon yıllık bir zaman dilimi demektir. Bugün bu durum kesinleşmiştir. Günümüz insanları bunu yeni keşfetmiş olsa da, binlerce yıl önce yaşamış Mayalar bu gerçeğin farkında olup, biliyorlardı.





Uzmanlar, Dünyanın manyetik gücünün 1860 tan beri hızla düştüğünü, kuzey ile güney manyetik kutuplarının 780 bin yıllık bir aradan sonra, şimdilerde yer değiştirmeye başlayabileceğini savunuyor.
Dünya’nın manyetik alanı zayıflıyor. 1845 te Alman matematikçi Carl Friedrich Gauss manyetik alan ölçümlerini kaydetmeye başladı. Bu gün, onun ölçümlediği manyetik alan yeğinliğinin %10 daha düşük olduğunu görüyoruz. Manyetik alan yeğinliğinin düştüğü ilk olarak denizcilerin seyir defterlerindeki kayıtların incelenmesi sonucu ortaya çıkmış, daha sonra bilimsel bir nitelik kazandırmak için ciddi ölçümler yapılmıştır.


Peter Olson, (John Hopkins Üniversitesinde bir geofizikçi)Küçük değişimler önemsiz . Ancak jeolojik kayıtlarda manyetik alanın tümüyle kalkması ile kutupların (kuzey ile güney) yer değiştirdiğini gösteren çok önemli bulgular var.” diyor. Bu kanıtlar mineral oluşumlar ile donmuş lav kalıntıları üzerinde yapılan ölçümlerle saptanmıştır. Örnekse, 4000 yıl önce donmuş bir lav kütlesi Dünya’nın 4000 yıl önceki manyetik alan bilgilerini kayıt eden bir defter gibidir. Jeolojik kayıtlarda kutupların ortalama 500,000 yıllık periyotlarla değiştiği, ancak bu değişimin düzenli olmadığı, en son 780,000 yıl önce kutup değişimi yaşandığı saptanmıştır.




Gary Glatzmaier, (bir yer bilim ile manyetik alan uzmanı, the University of California, Santa Cruz.) “manyetik alan geçmişte defalarca değişti, ama yaşam durmadı. Bu günlerde manyetik alanın hızla azalıp, kutup değiştireceğini duyuyoruz. Bu binlerce yıl sürecek bir süreç değil, biz bu değişimin canlı tanıkları olacağız. ” demekte.


Bilim adamları manyetik alanın, yer kabuğunun çok derinlerindeki katı çekirdek, demir ile nikelden oluşan sıvı katmandaki ısı çalkalanmasından oluştuğunu düşünüyorlar.


Katı çekirdek sıvı katmana değdiğinde, akışkanı ısıtarak onun çekirdekten uzaklaşmasını sağlıyor. Bu konveksiyon akımı nedeniyle oluşan elektrik akımı dünyanın manyetik alanını oluşturuyor. Sıcak sıvı yükselip yerini soğuk sıvıya bırakıyor. Bu döngü böyle sürüp gidiyor.


http://www.asikveysel.com/tabiat%20bilgileri/cekirdek4.jpg


Dünyanın kendi ekseni etrafında dönüşü bu dalgaları bir biçimde düzene sokuyor. Ancak belli zamanlarda bu düzen yavaş yavaş bozulup, tümüyle düzensizlik eğemen oluyor. Daha sonra zamanla yeniden eskisinin tersine bir biçimde düzene girmeye başlıyor. Bu döngü sürekli devam ediyor.


Manyetik alandan, yalnızca pusulayla yönümüzü bulurken yararlanmıyoruz. Aslında, yeryüzündeki yaşamın ona bağlı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Çünkü manyetik alan, bizi uzaydaki zararlı ışınımdan korumakla kalmıyor, yeryüzü ile denizlerde yaşayan birçok canlı, yönlerini bulabilmek için de manyetik alandan yararlanıyor. Peki, ya bu alan bir gün yok olursa, ya da tersinirse (yer değiştirirse) ne olur?..


Araştırmalar, gezegenimizin manyetik alanının düzenli olarak yer değiştirdiğini gösteriyor. Yer değiştirme süreci, 5 yüz bin ile bir milyon yılda bir gerçekleşiyor. Ortalama 5.000 yılda da tamamlanıyor. Bu süreler bize uzun gibi görünebilir. Ancak yapılan son araştırmalar, yeni bir tersinmenin eşiğine gelmiş olabileceğimizin ipuçlarını veriyor.

Yer değiştirme (tersinme) sürecinde, manyetik alan ciddi bir kararsızlık yaşıyor. Dahası bu sırada, uzun bir süre iki kutuplu manyetik alanın yeğinliği, önemli ölçüde düşüyor. Çok kutuplu bir manyetik alan oluşuyor. Manyetik alanın yeğinliğinde, son birkaç yüzyıl içinde gözlenen hızlı düşüş, bilim çevrelerinin dikkatini çekiyor. Geçmişle ilgili kayıtlara bakıldığında, böyle bir düşüşün, bir kutup tersinmesi öncesi gerçekleşen, tipik bir durum olduğu görülüyor.




Manyetik alanın yeğinliği ile biçiminde oluşacak değişiklikler, yüklü parçacıkların, atmosfere giriş biçimini etkileyecek. Bu durum, kutup ışıklarına ilgi duyanları belki sevindirecek; Çünkü gök yüzü, her yerde donanma şenliği gibi olacak. Ancak yeryüzüne ulaşan zararlı ışınımın önemli ölçüde artmasına neden olacaktır. Eğer bu durum, atmosferdeki ozonun bozunmasına yol açarsa ki öyle olacaktır, morötesi ışınımın yeryüzüne daha fazla ulaşması kaçınılmaz hale gelecektir. Bu olayın elektronik altyapıya vereceği zararın yanında; daha korkutucu olan, aşırı radyasyonun yol açacağı kanser ile genetik mutasyonlardır (değişimler).
Bazı araştırmacılar, belli dönemlerde canlıların büyük bölümünün soyunun tükenmesini, manyetik kutupların değişim sürecine bağlıyorlar. Yeryüzüne ulaşan yüklü parçacıklar, ayrıca iletişim hatları ile yörüngede dolanan uydularla haberleşmeye ciddi zararlar verebilirler.


Manyetik alanın kaybolması, manyetik kutupların yer değiştirme sürecinde, orta noktaya karşılık geliyor. Yer değiştirme (tersinme) tamamlandığında, pusulaların ibreleri kuzey yerine güneye, Antartika’ya yönelecek.
Eski kayalar içine hapsedilmiş manyetik mineraller, son 100 milyon yıl içinde, yaklaşık 170 kez kutup yer değiştirmesi (tersinme), yaşandığını gösteriyor. Demek ki yaklaşık ortalama 600 bin yılda bir kutup tersinmesi olmakta… Bu hesaba göre yeni bir tersinme günümüzde gündeme gelmeli. Çünkü dünya’nın en son manyetik tersinmesi, 780 bin yıl önce yaşanmış.


Manyetik kutupların değişme süreci, en çok canlıları etkileyecektir. Özellikle göç eden canlıların etkilenmesi kaçınılmaz. Çünkü bu canlılar, yönlerini bulurken büyük oranda manyetik alandan yararlanıyorlar. Yeryüzündeki türlerin büyük bölümünün, belli dönemlerde ortadan kalktığı biliniyor. Kuşlar, deniz kaplumbağaları, arılar ile balinalar gibi birçok tür bu değişimden etkilenecek. Ancak, bu canlı türleri birçok kez manyetik kutup tersinmelerini de yaşamışlar.


Dünya’nın kuzey manyetik kutbu, Kanada’yı ‘terk etti’. En az 400 yıldır, Kanada’ya ‘ait’ olan Dünya’nın manyetik kutbu, bu ülkeyi ‘terk etti’. Bugünlerde Arktik’te, bilim gezisini tamamlayan Kanada Doğal Kaynakları Jeomanyetik Laboratuvarı Başkanı Leri Nüitt Ottava şöyle diyor:


“Yer değiştirme özelliği olan manyetik kutup, örnekse XVII yüzyılın başından beri Kanada Arktiği’nin sınırları içerisindeyken, bu günlerde Kanada sınırlarının 200 mil dışına çıkmıştır. duyarlı ölçümler, manyetik kutbun bizim sınırlarımızın dışına çıktığını göstermiştir, Fakat hala eskisi gibi ona en yakın ülkeyiz.”


Gelecek olan bu yeni çağın ipuçlarını ise bilim adamlarına göre iklimsel değişimler sayesinde şimdiden gözlemleyebiliyoruz. “Beşinci kutupsal kayma” olarak adlandırılan bu değişimde daha önceki değişimlerde olduğu gibi yine kutupların manyetik alanının değişmesiyle meydana geleceğini söyleyen Sınır Ötesi Yayınları’nın Genel Yayın Yönetmeni Ergun Candan, dünyadaki iklimlerin değişimini de buna bağlıyor. Candan, 


“Kutuplar yer ya da açı değiştirdiğinde kutuplarda buzlar eriyor. Kaldı ki, küresel ısınma sonucu diye yorumladığımız, şu anda Kuzey Kutbu’ndaki buzullar zaten erimeye başlamış durumda. Mayalar’a göre de daha önce yaşanan dört çağ da tıpkı bu biçimde sona erdi.” diyor.


Manyetik alanın ortadan kalkmasının yaşam üzerine etkileri şunlar olabilir 


● Manyetik alanı kullanarak göç eden canlı türleri (bazı kuşlar, balinalar, balıklar, ..) göç yollarını bulamayabilir. Bu nedenle soyları tükenebilir yada sayıları çok azalabilir.


● Manyetik alanın ortadan kalkması yada alan yeğinliğinin azalması yerküreyi uzaysal radyasyon dalgaları ile güneşin zararlı ışınlarına karşı korumasız (kalkansız) hale getirecektir. Gündüz vakti koruyucu kıyafetlerimiz olmadan dışarı çıkamayacağız. Artık kimse sahilde güneşlenemeyecek.


● Aynı biçimde, aşırı radyasyon yüzünden, bitkilerle tarımın her türlüsü de zarar görecektir. Demek ki açlık tehlikesi baş gösterebilecektir.


● Artık pusulalar yerine yalnızca uydu navigasyon sistemleri kullanılabilecek. O da, elektronik altyapının zarar görmesi yüzünden, bunlarla olan iletişim bozulmamış olursa…


● Kutuplarda görülen kuzey ışıkları dünyanın her yerinde görülebilecek.


Bu bilgilerin ışığında dünyamızın asıl derdinin, bizim çokça yakındığımız “Küresel Isınma” olmadığı anlaşılıyor… Atmosferdeki ozon katmanının incelmesine de manyetik alan değişikliğinin neden olduğu bir gerçektir.
Ama ne yazık ki, insanların bazı davranışlarını, örnekse atmosfere fazla karbondioksit (CO2) salınması, sprey gazlarının fazla kullanılması gibi olayları önlemeye gücümüzün bulunmasına karşın, manyetik kutup değişimine karşıkoyabilme olanağımız yoktur. Bu bir doğa olayı olduğu için onu gözlemleyip, saptamaktan öteye gidemeyiz. Belki kendimizi koruyabilmek için bazı önlemler düşünülüp, yürürlüğe konabilir. Böyle düşünüp, bu önlemleri şimdiden planlamamız gerekir. Bu olamıyorsa kitle halinde yok olma durumuyla karşı karşıya kalabiliriz.
Bu konuda bilim adamları gerekli uyarmaları yapıyorlar. Gelecek olan, dünyayı alt üst edebilecek çok yeğin bir manyetik depremdir!.. Ama nedendir bilinmez; bu bilgi herkese, bir yer depremi bilgisi gibi, kolayca ulaşamıyor. Buna karşın, olabildiğince önlemlerin alınmasının gereği de açık bir gerçek olarak gözlerimizin önünde durmakta…


Bu gelişmeleri doğru bilinçlendirip, yapabilirsek dertlerimizi oluşturan gündelik anlamsız, küçük çekişmeleri bir kenara bırakarak evrene geniş açıyla bakma çabasını göstermeliyiz derim. Çünkü doğa her şeye karşın bildiğini okumakta…


Mayalar niçin 2012 yılında “depremlerle”, “su baskınlarıyla” gelecek bir büyük afetten söz etmektedirler?..


Benzeri bir jeolojik hareketlilik dizisi ile küresel felakete, M.Ö.1650 dolaylarında dünyanın büyük bölümünün tanık olduğunu biliyoruz. Birbirini tetikleyen depremlerle başlayıp, son aşamada binlerce kilometre uzakları bile etkileyecek olan The Ra’nın [kayıp Mu kara parçası (***)] patlayıp batmasına dek varan, Eski Ahitin Exodus kitabına esin kaynağı oluşturan bu afetler zinciri, onuncu gezegen Nibiru/Marduk”un olağan yörünge periyodu içinde dünyaya tehlikeli biçimde yakın geçişiyle ortaya çıkmıştı. Sümer kaynaklarında yörünge periyodunun tanrısal 3600 sayısıyla anlatıldığı bu gizemli gezegen, bir dahaki yörünge geçişini 2012 yılında gerçekleştirecek olabilir mi ?..


Peki takvimlerdeki tüm bu sırlar nasıl açıklığa kavuştu?..


Mayalarla ilgili araştırma yapan uzmanlar önce Mayalar’ın zaman ile takvim sistemini çözmeye çalıştılar. Sonra da elde edilen bulguları, şu anda kullandığımız Gregorian takvimine uyarlama çalışmaları başlatıldı. Joseph T. Goodman’ın çalışmasının, Maya araştırmacılarından Thompson tarafından uygulanması sonucunda da büyük kehanet ortaya çıkarıldı. Buna göre Gregorian takvimiyle M.Ö. 13 Ağustos 3114 tarihine karşılık gelen “Büyük Devir” in 13 Baktun, demek ki bunun 1.872.000 gün sürdüğü düşünülerek, şu anda içinde bulunduğumuz çağın M.S. 22 Aralık 2012 tarihinde sona ereceği hesaplandı.


Maya Kehanetleri’ ne göre 22 Aralık 2012 tarihi dünya için çok önemli. Çünkü bu dönemde , oluşacak büyük bir su baskınından sonra, içinde yaşadığımız çağ sona ererek yeni bir çağ başlayacak. Büyük bir tufanla gelecek olan bu yeni çağın ipuçlarını ise bilim adamlarına göre iklimsel değişimler sayesinde şimdiden gözlemleyebiliyoruz. “Beşinci kutupsal kayma” olarak adlandırılan bu değişimde daha önceki değişimlerde olduğu gibi yine kutupların manyetik alanının değişmesiyle meydana geleceğini söyleyen Sınır Ötesi Yayınları’nın Genel Yayın Yönetmeni Ergun Candan, dünyadaki iklimlerin değişimini de buna bağlıyor. Yukarıda da belirtildiği gibi Candan, 


“Kutuplar yer ya da açı değiştirdiğinde kutuplarda buzlar eriyor. Kaldı ki, küresel ısınma sonucu, şu anda Kuzey Kutbu’ndaki buzullar zaten erimeye başlamış durumda. Mayalar’a göre de daha önce yaşanan dört çağ da tıpkı bu biçimde sona erdi” diyor.


Bugüne kadar Mayalar’ın hangi kehanetleri yerini buldu?..


Şu anda bilimsel olarak ispat edilen, dünyanın dört kez kutup değişimi (manyetik kutup) geçirdiğidir. Bugün bu durum ispatlanmış durumda. Günümüz insanları bunu yeni keşfetse de, Mayalar bunun farkındaydılar. Bu bile başlı başına çok önemli bir olgudur.


M.Ö. 600 yılı dolaylarında Güney Maya Uygarlığı aniden çöküverdi. Bölgenin büyük tören merkezleri terk edildi, çok geniş bir alan bir daha asla dönülmemek üzere boşaltıldı. 80.000 nüfuslu bir kent olan Tikal’ in nüfusu bu sayının üçte birine düştü. Sağ kalanlar büyük piramitler ile sarayların yıkıntıları arasına sığınıp eski yaşantılarının hiç olmazsa bir derece benzerini sürdürmeye çalıştılar. Ancak aradan birkaç kuşak geçince bunlar da yok olup gittiler.


Maya çöküşünü araştırmış olan herkes bunun ekolojik, siyasal ile toplumsal öğelerin birleşiminden kaynaklandığını kabul etmektedir. M.Ö. 800 yılına gelindiğinde güney ovalarının nüfus sıklığı kilometre kare başına 200 kişi gibi öyle bir rakama erişmişti ki, aç çiftçilerin gidebilecekleri boş arazi kalmamıştı. Çöküş geldiğinde Maya tarımsal üretimi artık sınırlarına varmış, insanları kuraklıktan ağır zarar görecek bir halde bırakmıştı. Yeni bir kuramlar kuşağı, suçu kısa vadeli iklim değişikliğine bağlamaktadır.


Mayalardan bazıları, atalarından kalan tüm kültürün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu anlar anlamaz sözlü anlatıları yazıya geçirme gereksinimi duydular. 19.YY. da kendi dilleriyle ama Latin alfabesi kullanılarak yazılan ‘Popol Vuh’ adlı büyük destanları ile ‘Jaguarlar’ adıyla bilinen bir grup rahibin yazdığı ‘Chilam Balam’ adlı eserleri, bu kaygının sonucu olarak zamanımıza kadar taşınmıştır.


Gezegenimizde binlerce yıldır kıyamet senaryoları yazılıyor (ne gariptir ki insanlar buna çok meraklı görünüyorlar?!..), mitos’lar ile efsaneler anlatılıyor, kehanetler yapılıyor. Bunlar insanlara anlatılıyor, ama kıyamet’ in asıl anlamı üzerinde durulmuyor. Kıyamet sözcük olarak “Diriliş = Resurrection’” demektir…Yine, sözcük anlamı tam olarak bilinmediğinden, anlam çarpıtılmış oluyor. Geçmişle ilgili Uyanış, değişim, dönüşüm dönemleri ile yaşanan afetler doğru, ama gelecekle ilgili kıyamet senaryoları ile kehanetlerde biraz dikkatli olmakta yarar var!.. İklim değişikliklerinden doğacak zararlar zaten yeterince uyanış sağlayacak gibi gözüküyor.. Bir gezegen etkisi de bazı kıtaları ilgilendiren yöresel etkiler yaratabilir. Demek ki bazı kara parçalarının genişçe kıyı kesimleri sulara gömülebilir (****) ama dünyanın tümünün zarar görmesi pek olası gözükmüyor. Özellikle de bazı korunmuş bölgelerin… Yenilenmeye hazır, uyanmış olanlara yeni, arınmış bir gezegen gerekmeyecek mi nasıl olsa?..
Bundan sonrası Marcus Tullius Cicero’ nun en baştaki özdeyişine “Amin” demeye kalır!..
————————————————————-
(*) “Itza kuyusunun ağzında” anlamını taşır. Itza da suyun büyüsü demektir. Yukatan yarımadasının orta kuzeyindeki bir yerleşim yeri.
(**) Başka bir Maya yerleşim bölgesi.
(***) “kayıp kıta Mu” Pasifik Okyanusu’nda, Asya ile Amerika arasındaydı. Avustralya’nın iki katı büyüklüğündeydi. Günümüzden yaklaşık 7 bin yıl önce şiddetli yer sarsıntıları sonunda battığı öne sürülen Mu, eski çağlardan günümüze ulaşan tabletlere göre ilk insanın da anavatanıydı. James Churchward’ın yaptığı araştırmalar bundan 70.000 yıl belki de daha eskiye dayanan, bugünkü dünyasal konumu itibariyle Pasifik Okyanusu’nu kaplayan bir kıtadan söz edilir. Bu ana kıtaya Mu adı verilmişti. Mu bir rahip kral tarafından yönetilmekte kendisine “Ra Mu” denilmekteydi. Atlantis te bu kara parçasında bulunan bir kentti..
Türklerin de bu Mu kara parçasından dünyaya yayıldıkları, bazı kaynaklarca söylenmektedir.
(****) Sular altında kalacak bu kara parçalarının Atlantiğin iki yakasında bulunan her iki Amerika’nın Atlantik sahilleri, Avrupanın bir bölümüyle Afrikanın kıyı kesimleri olacağı Mayalarca dile getirilmiştir.
(Not – Bu yazı, çeşitli alıntılar telif edilerek gerçekleştirildi.)


Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Linkwith